Kemalist Aydınlanma Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, CHP Kdz. Ereğli Belediye Başkan Aday Adaylarından Buket Müftüoğlu, terör örgütü PKK’nın fesih kararını açıkladığı bildiride yer alan “Lozan Antlaşması” referansının yarattığı tartışmalara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Müftüoğlu, “Söz konusu eleştiriler Türkiye’nin üniter yapısının sorgulanması, ‘Kürt kimliği’ne uluslararası statü talep edilmesi ve federatif, özerk yapı taleplerine dayanak yaratma çabasının bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.
Terör örgütü PKK, 12 Mayıs’ta yaptığı açıklama ile silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıklayarak “pratikleşme süreci Abdullah Öcalan tarafından yönetilmek ve yürütülmek üzere” örgütsel yapısını feshettiğini, silahlı mücadele yöntemini ve PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdığını bildirdi. Örgütün bildirisinde yer alan “Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı” ifadeleri ise kamuoyunda tartışılıyor.
“LOZAN BAĞIMSIZLIĞIMIZIN TESCİLİDİR”
Metinde yer alan Lozan referansına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kemalist Aydınlanma Derneği Y.K. Üyesi Buket Müftüoğlu, “Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası meşruiyetinin temeli olan 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması, yalnızca sınırların belirlendiği bir diplomatik metin değil, aynı zamanda Anadolu’daki Türk milletinin egemenliğini ve bağımsızlığını tescilleyen bir ‘tapu senedi’ niteliğindedir. PKK gibi terör örgütlerinin zaman zaman bu antlaşmayı hedef alarak yaptığı atıflar, sadece tarihî bir belgeye yönelik eleştiri değil, doğrudan Türkiye’nin uluslararası statüsünü ve anayasal kimliğini tartışmaya açma girişimidir.” dedi.
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi, bu anlaşmayla Sevr’in dayattığı manda ve etnik ayrımcı yapıya karşı milli birliği ve üniter yapıyı esas alan bir modeli tescillemiştir” diyen Müftüoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“LOZAN’IN HEDEF ALINMASI SALDIRI ANLAMINA GELİR”
Lozan Antlaşması, Osmanlı’nın parçalanma sürecini sonlandırarak yeni Türk devletinin tam bağımsız ve eşit bir aktör olarak uluslararası alanda tanınmasını sağlamıştır. Bu yönüyle, yalnızca savaşların sonunu getiren bir barış anlaşması değil, yeni bir devletin uluslararası topluluk tarafından kabul edilişinin belgesidir. 1982 Anayasası’nın 66. maddesi, ‘Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ hükmüyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını tanımlar. Bu ifade, ırk, etnisite veya mezhep ayrımı yapmaksızın, ortak vatana bağlılığı esas alır. Lozan’daki ‘azınlık’ tanımı ise sadece gayrimüslim unsurları kapsar; bu da Türk hukukunda etnik temelli bir ayrımcılığın kabul edilmediğini gösterir. Buna rağmen, etnik temelli ayrılıkçılık hedefi güden yapıların Lozan’ı hedef alması, millet tanımının evrensel hukukta yer bulmuş temellerine saldırı anlamına gelir.
“STRATEJİK BİR NİYET VAR”
PKK’nın yayınladığı bildiride Lozan Antlaşması’na yönelik eleştiriler, Türkiye’nin üniter yapısının sorgulanması, ‘Kürt kimliği’ne uluslararası statü talep edilmesi ve federatif, özerk yapı taleplerine dayanak yaratma çabasının bir parçasıdır. Bu tür söylemler, Türkiye’nin egemenlik haklarını uluslararası mahkemelere ve kurumlara tartışmaya açmak gibi uzun vadeli stratejik bir niyeti barındırmaktadır. Bu söylemler; Türkiye’nin millet anlayışını zayıflatmayı, anayasanın temelini oluşturan eşit vatandaşlık ilkesini yıkmayı ve ülkeyi kimlik temelli ayrıştırmaya zorlamayı amaçlamaktadır. Lozan’ı tartışmaya açmak, Sevr zihniyetini yeniden gündeme getirme çabasıdır.
Uluslararası hukukta sınırlar ve egemenlikler, imzalanmış antlaşmalarla sabitlenir. Bu bakımdan Lozan, yalnızca Türkiye’nin değil, onu imzalayan tüm devletlerin de onayladığı ve hâlen geçerli olan bir hukukî belgedir. Ancak, uluslararası bazı çevrelerde, ‘azınlık hakları’, ‘kültürel özerklik’ gibi kavramlar üzerinden bu statüyü tartışmaya açma girişimleri gözlemlenmektedir. Bu nedenle, Lozan’ın hukuki geçerliliğini ve tarihî meşruiyetini sürekli vurgulamak, hem anayasal düzeni hem de milli birliği korumak adına elzemdir.
“MİLLİ BİR GÜVENLİK SORUNU”
Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur. Bu tapunun hedef alınması, yalnızca bir tarihî belgeye değil, milletin varlığına, devletin bütünlüğüne ve anayasanın temel ilkelerine yönelmiş stratejik bir saldırıdır. Uluslararası mahkemelerde Lozan’ın hükümlerinin tartışmaya açılması, yalnızca hukukî bir mesele değil, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren millî bir güvenlik sorunudur. Bu nedenle devlet aklı, sivil toplum ve akademik çevreler, Lozan’ın anlamını yeniden ve güçlü şekilde anlatmalı; anayasanın 66. maddesindeki vatandaşlık tanımını tüm farklılıkları kapsayan bir birlik zemini olarak savunmalıdır.”
Etiketler: BUket MüftüoğluBENZER HABERLER