logo

SİYASET VE MEDYA

Geçtiğimiz günlerde bizi ziyaret ederek “Medya ve Siyaset” kitabını imzalayan Akademisyen Dr. Öğretim Üyesi Faruk Temel, ‘önsöz’ün hemen ardından “İktidar Odağında Bir Medya Sorgulaması” bölümünün  ‘Siyasal Sistemlerde Medya Ve Medyaya Biçilen Roller’ ara başlığı altında medyanın içinde bulunduğu coğrafi, etnik, dini veya ekonomi politik durumu yorumluyor.

Medyanın içinde bulunduğu sosyokültürel ve konuma göre farklı anlamlar taşıyabildiğine dikkat çeken Faruk Hoca, bir paragrafta şöyle diyor: “…ancak belki de dünya genelinde medyanın konumunu anlamak ve anlatmak açısından medyanın daha çok iktidara ve iktidarın değişken politikalarına göre şekillendiği gerçeği doğrultusunda ‘konjonktürel medya yaklaşımı’ medyayı karakteristik anlamda açıklayıcı bir yaklaşım şeklinde durmaktadır.”

Yazısına “İktidarın Kıskacındaki Medya ve İşlevleri” ara başlığı ile devam eden Faruk Hoca, aslında bir kısım medyaya açıkça “Rüzgar Gülü” demek istiyor… Genel/yerel iktidarla olan ilişkisinde siyasal, sosyal ve ekonomik duruma(!) göre yön değiştiren rüzgar gülleri!..

Ne diyelim; vardır hocanın bir bildiği, elbette vardır bildiğimiz rüzgar gülleri!

Mesleğimizi yakından ilgilendiren bu güzel kitabı okudukça değerlendirmelerimize devam ederiz.

*

Evet, şimdi de kendisi Allahtan Rüzgar Gülü olmayan ama bir rüzgarı gereksiz yere körükleyen değerli arkadaşım, iş yeri komşum, aile dostum Şafak Erel’in bir eleştirisini değerlendirmek istiyorum.

Önceki gün “Ankara Havası” başlığı ile bir yazı kaleme alan Erel, 11 punto ile 3 sayfa tutan yazısında CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş’ı (özellikle yerel seçim öncesi olmak üzere, kısmen de seçim sonrasına dair) parti içi çekişmelere (süreçleri iyi bildiğini ima edip)  atıflar yaparak, taraf olmak ve Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ın önünü kesmek istemesi ile itham ederek uzun uzadıya eleştiriyor. (Not: Demirtaş’ın savunucuya ihtiyacı yok, kendisi sıkı bir avukat ama birlileri de gerçekleri dillendirmeli)

Eleştirebilir tabii ki; Demirtaş’ı zaten herkes(!) eleştiriyor! Modaya onun da uyması kadar normal bir şey olamaz. Demirtaş’ın, bölgeyi ilgilendiren konular olan çevre sorunundan tersanelere, fakülte kampüsünden fındık fiyatlarına, taş kömüründen kara yollarına, ve TOKİ konutlarına kadar birçok konuda yaptığı açıklamaları Erel, çok da önemsemiyor/umursamıyor olabilir.

Ve Demirtaş’a “tu kaka” deme fırsatını kaçırmamak için,  hiçbir kurum/kişi tarafından davet dahi edilmediği Gazi Alemdar etkinliğine katılmamasını eleştirebilir de… Hatta bu etkinliğe basının da davet edilmemesini görmezden gelebilir…

Fakat Erel bence, bu arada parti iç çekişmelerin kulislerine boğduğu 3 sayfalık yazısında asıl olayları ve eleştirileri (en başta, Gazi Alemdar‘a İstiklal Madalyası kazandırma hedefinden şaşılması ve etkinliğe davet(!) şekli üzere) kaçırıyor.

Kaldı ki, Demirtaş’ı yerden yere vurması kendi deyimi ile “iktidara yürümek isteyen CHP’ye” hiçbir kazanım sağlamayacaktır.  

Erel’in Demirtaş’la Posbıyık arasında süregelen yangına körükle gitmesi de CHP’ye hiçbir şey kazandırmaz. Maksat üzüm yemekse eğer, her üç tarafa da (Milletvekili, Belediye Başkanı, İlçe Başkanı) “bir araya gelin” çağrısı yapmak varken, tersi/ayrıştırıcı dil niye?

CHP İl Başkanı Hakkı Güney’in “Kılıçdaroğlu’nun sözlerini referans gösteriyor olması” ile Erel’in “CHP Genel Merkezi gerçekleri görmemeye devam ediyor” cümleleri çelişmiyor mu?

Belki de en önemlisi, Gazi Alemdar Gemimize İstiklal Madalyası talebinin pekiştirildiği, vakıf kurulmasının dillendirildiği bir ortamda parti iç çekişmelerini öne çıkartmak kime ne fayda sağlar? Yarın bir gün bu talep için milletvekillerinden de destek istenmeyecek mi?

Ve TOKİ konutlarında “Ereğli Belediyesi yer göstermeli” önerisini alkışlamak ve iktidarın elindeki TOKİ’yi sıkıştırmak, ev sahibi olmak isteyen emeklilere destek olmak varken, bu manşetlik çıkış neden yadırganır ki? Anlayamadım!

Erel, olaylara ve insanlara nesnel yaklaşmalı. Geçmişin hesabının mahsup edilmesi ateşiyle yanıp tutuşmak yerine, birlik-beraberlik değirmenine su taşımalı. Kin-intikam faydasızdır. Bunları/bu duyguları güden taraf için de, bunların/bu duyguların güdüldüğü taraf için de negatif etki yaratır, en iyi ihtimalle de etkisizdir.

Nihayet, hep yaptığım gibi naçizane samimi bir çağrıda bulunayım. İslam inancımıza, Cumhuriyetimizin Kurucu Lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün temel ilke ve hedeflerine uyan, tanıdığım Şafak Erel’in de dünya görüşüne uygun düştüğüne inandığım bir samimi çağrıda bulunalım:  “Ereğli’de siyasetin CHP kanadında Milletvekili Demirtaş, Başkan Posbıyık ve İlçe Başkanı Ertuğrul arasındaki ‘üçlü, saçma, soğuk savaş’ bir an önce sona erdirilsin.

Birçokları bu çağrıyı yapmaktan imtina etse de, içtenlikle inanıyorum ki çözüme giden yegane yol ayrışma değil birleşmededir, birleştiriciliktir.


Paylaşın:
1993 Kez Görüntülendi. Etiketler: » » »
#

SENDE YORUM YAZ

#

SİYASET VE MEDYA” için 1 yorum

  1. Yüzyılın sihirli sözcüğü uzlaşma ve hoşgörü. Kendinden başka herkes için. Hele aynı camia (parti) , kent içinde.. Çok mümkün. Tek şart ISTEMEK. Saygıyla…