Zamlar, enflasyon, işsizlik, gençlerin umutsuzluğu, ailelerin mutsuzluğu…
Ötesini saymaya gerek yok!
Kapitalizmin daha fazla kar hırsı ve içinde bulunduğu sarmal, vicdanları kör etmek; milli ve manevi değerleri yok etmek zorunda adeta!
İktidarın aymazlığı ‘oy’a tahvil edilmiş hesaplarla reel ekonomi arasına sıkışmış durumda iken; muhalefet ‘zoraki ittifak‘ algısını aşamıyor!
Baksanıza;
“Komşusu açken tok yatan olgun biri değildir” inancından, “vurun abalıya” anlayışına evrilişimizin(!) hazin sürecini yaşanıyor.
Ulusal kurtuluş savaşımızdaki dayanışma ruhundan dönüp, mikro milliyetçilik kampanyası düzenler hale geldik.
Dünyada kendi kendine yeten tarım ürünlerine sahip 7 ülkeden biri olmakla övünürken; mercimeği, nohudu, buğdayı ithal edişimize ağlarken, üretimsizlikten tıkanan ekonomiye denge tutturmak ne mümkün.
Haklı olanın değil güçlü olanın kazandığı, adaletsizliği düzenin gereği olarak kabul edip adeta hazım etme yarışındayız.
Ah, gelirler hızla düşerken, artan giderlere hız yetiştirmek ne büyük sorun.
Bir yanda 2. el aracımız değer kazandı diye sevinirken, diğer yanda 30 tl/litre yakıt fiyatını denkleştirip yola bile çıkmaya çekinen bizler…
Ya yerelde…
Ereğli’ye demir çelik fabrikası kurulmasının vesilesi kömür kaynaklarına yakınlığı gerekçesinden, milyarlarca dolarlık kömür ithalatı gerçeğine…
Madenci türkülerinde bile ‘Uzun Mehmet var mı yok mu’ nakaratları çığırılıyor!
Tren hattının raylarını sökerek, lokomotifini keserek, cüruf dökerek nostaljik bisiklet yolu açmakla övünür hale geldik.
Osmanlı Çileği kokan Ereğli’yi özlüyor, verimli topraklarımızı sürmek yerine, asgari ücretle adres belli olsun diye iş arayan aileler.
Göç alan Ereğli’den göç veren Ereğli’ye geçtiğimiz halde artan konut fiyatlarına şaşırıp kalmamak elde değil!
İnsanları nezakete davet eden, yatırıma teşvik eden, kamuyu denetleyen gazete manşetlerinden vaz geçip, şantaj-yandaş-montaj gazeteciliğine prim verenleri alkışlamak da neyin nesi?.
Devletin vali-kaymakamlarından, hükümetin-vali kaymakamlarına yatay geçiş yapıyor, kamu binalarının olmayışına isyan bile edemiyoruz.
Her şeyin hazır, herkesin nazır olduğu ve 10 yıldır beklediğimiz fakülte kampüsümüze, Ereğli-Devrek yolumuza bir türlü kavuşmak mümkün olmuyor.
Ve dahası…
Diyalogdan, monoloğa…
Nitelikten, “ama her ilimizde üniversite var” niceliğine…
Değerler bütününden, değerler yoksunluğuna…
Sorgulamaktan çıkıp, durumdan fayda çıkarma cinliğine doğru hızla yol alıyor-uz.
Velhasıl dostlar, kötü gidiş tırmanıyor!
Sıkıldık mı: evet.
Tüm bunlar tesadüf mü: hayır.
En çok adaletsizlikten şikâyet eden bir toplumda algılar da değişti elbet.
Her şeyin kaçınılmaz olduğunu kabul edip, keyfini çıkarır hale geldik mirim!
Ben bu kötü gidişe, klişe ama ‘zor bir soru’ ile cevap arıyorum:
“Gitmek mi zor, kalmak mı zor?”
Etiketler: doğan gönüllüİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
22 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler
22 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler
08 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler
08 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler