logo

CANVER YAZDI : “KDZ EREĞLİSİ’NİN TÜRBELERİ”

DR. CAN CANVER

DR. CAN CANVER
cancanver7@gmail.com
CANVER YAZDI : “KDZ EREĞLİSİ’NİN TÜRBELERİ”

Türbeler devlete hizmet etmiş sultanlar, padişahlar, devlet adamları adına yapılmış anıtsal ve görkemli kümbet tarzı mezar anıtları olabildiği gibi, İslamiyet’in ve Türk’lüğün yayılması için çalışmış evliyalar, dedeler, veliler, tarikat büyükleri, Ahi erenler gibi ulu kişilerin toprağa verildiği mezargahlardır.

Kdz Ereğlisi’nde herhangi bir devlet büyüğü türbesi bulunmasa da, özellikle Orhan Gazi döneminde yörenin Türk’leştirilmesi ve İslamiyet’i öğretmeleri üzerine gönderilmiş olan Ahi erenlerine ait türbelere rastlanılmaktadır.

Ancak bunların hemen hepsi bakımsızlıktan, ilgisizlikten neredeyse mekanları bile kaybolmak, unutulmak üzereler. Bunlar arasında Havlucu Dede, Demirci Dede, Mersin Dede, Fındık Dede, Terzi Dede gibi Ahi erenlerinin mekanlarını saymak mümkün…

Bunların piri sayılan Şeyh Seyyid Nasrullah Efendi, Seyyid Yahya-i Efendi’nin oğullarından olup, Orhan Gazi’nin hocasının öğrencilerindendir. Sultan Orhan Bey döneminde Herakleia Pontika yöresine kolonizatör-tebliğci olarak tarım, ağaçlandırma, denizcilik işlerinde buraları örgütlemek ve Türk’leştirmek için gönderilmiştir. Ereğli’de maneviyat hocalığı yapmış, asıl mesleği debbağlık ( dericilik ) olmasına  rağmen Karadeniz’de denizcilerin ve fenercilerin piri olarak da anılmıştır. Mezarı Göztepe’sinde olduğu rivayet edilir ve halk arasında Hacı Baba Türbesi olarak da bilinir.

Ereğli’nin Aktaş tepesinde bulunan türbede ise Halveti tarikatının Şabaniye kolu şeyhleri ile aile yakınlarının mezarları bulunmaktadır. Şeyh Abdurrahman Türbesi olarak da bilinir. Anadolu’nun İslam’laşması ve Türk’leşmesi görevi ile yöreye gönderilen Kayyumzade Şeyh Ali Efendi, Ereğli’ye ulaşıp yerleşmiştir. Türbe ve etrafı Şeyh Abdurrrahman Efendi’nin küçük oğlu Hacı Şaban Şeyhoğlu tarafından düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır. Kayyumzade Şeyh Ali Efendi, Ereğli’ye ilk geldiğinde, Kestaneci köyüne yerleşmiş ve bir barakada yaşamaya başlamıştır. Orhan Gazi Cami’inde ibadetlerini sürdürmüş, halveti şeyhi olarak, müritleri ile beraber camide zikirler yapmıştır. Halveti tarikatında zikir sesli yapıldığından rahatsız olan bir kişi onu kadıya şikayet edince, şeyh kadının huzuruna çıkarılır. İyi karşılanıp ikramda bulunulur. Kadı ona ibadetlerini yapabilecekleri bir dergah kurması için bir yer vermeyi teklif edince şeyh; ‘’Bana vereceğiniz yerde güneşin battığını ve doğduğunu görebileyim’’ der. Böylece kendisine Aktaş mevkiinde yer verilir.

Mezar taşında vefat tarihi 1205 ( 1789 ) olarak görülmektedir. Şeyh Kayyumzade Ali Efendi, aktaş’ta bir cami ve bir misafirhane inşa ettirir. Caminin içinde yedi adet halvet yeri               ( inzivaya çekilme yeri ) vardır. Misafirhaneden günümüze ulaşan tek anı, büyük yer sofrasıdır. Bu yer sofrası, türbe içinde duvara asılmış olarak korunmaktadır.

Halveti tarikatında bir halvet yeri ( halvetbende ) denilen bir yerde, 40 günlük bir oruç tutulur; bu oruca Erbain ( 40 gün ) orucu denir. Tutulan bu oruç ile nefsin terbiyesi sağlanır.

Şeyh Ali Efendi’den sonra dergahın başına Şeyh Mustafa Efendi, şeyhlik icazetini, Bolu Aktaş Tekkesi’nde 12 sene bulunup hizmet verdikten sonra alıp, Aktaş’a gelmiştir. Bu nedenle bu civar ismini Bolu-Aktaş Tekkesi’nden almıştır.

Şeyh Mustafa Efendi’den sonra dergahın başına Şeyh İsmail Efendi geçmiştir. Şeyh İsmail Efendi, Devrek eski tekkede 12 yıl hizmet ettikten sonra icazetini alıp, dergaha dönmüştür. Ancak şeyh çok genç yaşta rahatsızlanıp ölür. Onun oğlu Şeyh Abdurrrahman Efendi de babasının vasiyeti ile Bolu Aktaş Tekkesi’nde 12 yıl hizmette bulunduktan sonra şeyhlik icazetini alır ve Kdz Ereğlisi’ne döner. 1924 ( hicri 1340 )’e kadar şeyhlik yapmıştır ve 70 yaşında iken 10 Kasım 1924’te vefat etmiştir. Onun vefatından bir süre sonra da, 30 Kasım 1925 tarihli, 677 sayılı kanunla tekke-zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiştir. Şeyh Abdurrahman Efendi’den sonra oğlu Hasan Basri Efendi ders hocalığı yaparak hizmet vermiştir.

Türbe binası içinde beş adet sanduka bulunmaktadır. Bunların yanı sıra dergah şeyhlerine ait sarık, asa ve benzeri tarihi eserler bulunmaktadır. Yine dergah döneminden kalma 100 yılı aşkın tarihi geçmişi olan büyük yer sofrası bulunmaktadır. Avluda girişte üzerinde Latince yazılar olan bir lahit vardır. Lahit burasının daha önce Hıristiyanlar için de kutsal bir mekan olduğunu göstermektedir. Fakat gerekli ilgi gösterilmediği için uzun bir süre su deposu gibi kullanılmıştır; halen bir bölümü kırık ve bakımsızlık içindedir. Bir adet de dibek taşı vardır. Aktaş Türbesi’nde bulunan mezarlardan birinin taşında; ‘’Ereğli hakimi el-Hac Ömer Safi Efendi Bey’in kerimesi ( kızı ) Hadice Düriyye Hanım ruhu için Fatiha-sene: 1264      ( miladi 1848 )’’ yazmaktadır.

Kdz Ereğlisi’nin Ormanlı beldesine bağlı Üveyikli köyünde bulunan Çirazlı Türbesi de ilginç bir hikayeye sahip. Bir gün köyden 40 atlı geçer. Köy yakınlarında dinlenmek, mola vermek için konaklarlar. Köylüler onları görür, bakarlar ki; temiz yüzlü düzgün insanlar bunlar. Sanki evliyalıklarını, hacı hocalıklarını test etmek istercesine, bu adamları sorguya çekerler: ‘’Bizim bir cenazemiz var, namazını siz kıldırır mısınız?’’ derler. Atlı gruptan biri; ‘’Olur tabi ki kıldırırız’’ der. Köylü, hazırladıkları tabut gibi bir şeyin içine köyden canlı bir insanı, ölü diyerek koyarlar ve namazı kılınmak üzere evliya-hocanın önüne getirmişler. Hoca namaza duracağı ve niyet edeceği esnada köylüye sormuş: ‘’Canlı diye mi, meyit ( ölü ) diye mi niyet edeceğiz?’’. Kalp gözüyle mi, her nasılsa anlamış durumu hoca. Köylü; ‘’Meyt için hocam’’ demiş. Hoca; ‘’Allah için namaza, Resulullah için salavata, meyyit için namaza, uyun hazır olan imama’’ diye niyet ettirmiş ve cenaze namazına durulmuş. Defin işlemine geçildiğinde, köylü adamı tabuttan çıkarmak için baktıklarında canlı koydukları kişiyi ölü bulmuşlar. Ve bugün Üveyikli köyünde bulunan türbenin o şahsa ait olduğu zannedilmektedir.

Alaplı Büyüktekke köyünde bulunan Seyyidler Türbesi’nde de; Osmanlı döneminde görevlendirilen yönetici ayanlardan biri olan Sait Mustafa Fahik adında bir zat yatmaktadır. Türbenin yapım tarihinin 250-300 yıl kadar geçmişi olduğu söylenmektedir. Mezar taşlarının 1830 yılına ait olduğu tespit edilmiştir.

Paylaşın:
Etiketler:
2286 Kez Görüntülendi.
#

SENDE YORUM YAZ

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI

  • “SÖZ, GÖZE SÖYLENİR”

    26 Haziran 2025 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler

    Söz Ustası, Liderlik Eğitmeni Yaşar Ateşsoy, “Etik Gazetecilik” konulu toplantıda muhatabın anladığı dilden konuşulması gerektiğini ifade ederken “Söz, göze söylenir” derdi. Toplantının ana konusu olan mentörlükle ilgili ise “Dinlemek anlamak amaçlı olmalı, cevap vermek amaçlı değil” sözleri ile bir çırpıda ne çok şey söylemişti aslında. Tıpkı espriyle karışık, "Ağlaşmayın yahu, ne güzel ‘AĞ’ laşıyoruz işte" dediğinde olduğu gibi..! Sahi "söz" için demişti Koca Yunus : "Söz ola kese savaşı söz ola bitüre başı... Söz ola agulu aşı balı...
  • KDZ EREĞLİSİ İLÇE İDARE MECLİSİNİN TABİİ ÜYELERİ

    26 Haziran 2025 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler

    Bir ilçenin tüm kararlarını alan, ilçenin yapılması gereken işlerini planlayan, gözden geçiren, memurların yargılanıp yargılanmamasına karar veren vb birçok görev ve yetkilere sahip olan ilçe idare meclisinin iki üye grubu bulunmaktadır. Bunlardan ilki; Azay-ı Tabiiye adını alır ve kaymakam başta olmak üzere memurlardan oluşur. Azay-ı Müntehabe ise ilçe idaresinin sivil halk temsilcilerinde oluşturulan kısmıdır. Meclisin tabii reisi ilçe kaymakamıdır. İlçe idare meclisinin alacağı kararları kayıt altına alacağı memur üyeleri de bulunmaktad...
  • DR.GÜNEN “İŞBİRLİĞİYLE İYİLEŞMENİN GÜCÜNÜ” YAZDI!

    20 Mayıs 2025 Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler

    Hekiminize Güvenin, Sağlığınıza Ortak Olun: İşbirliğiyle İyileşmenin Gücü İyi bir tedavi yalnızca reçeteyle değil, güvenle başlar. Modern tıpta bilgiye ulaşmak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Birkaç tuşla hastalığınız hakkında binlerce makaleye ulaşabiliyor, semptomlarınızı arama motorlarına yazıp kendi tanınızı koyabiliyorsunuz. Ancak bu bilgi bolluğu, kimi zaman kafa karışıklığına, hatta hekim-hasta ilişkisinde güven kaybına neden olabiliyor. Giderek artan bu “her şeyi ben bilirim” hali, ne yazık ki tedavi sürecini olumsuz etkiley...
  • DR. GÜNEN, EN KADİM İLACI YAZDI: “İNSAN GİBİ YAKLAŞMAK”

    02 Mayıs 2025 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler

    Kdz. Ereğli Özel Echomar Hastanesi'nde Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı olarak görev yapan Op. Dr. Erol Günen "Hekimlik ve Doktorluk Arasındaki Fark: Beyaz Önlüğün Ötesindeki Meslek Ahlakı" başlıklı makalesinde "Teknoloji gelişse de, protokoller değişse de, iyileşmenin en kadim ilacı hep aynı kalacak: "İnsana insan gibi yaklaşmak." görüşüne yer verdi. Günen'in makalesi şöyle : Toplumda genellikle aynı anlamda kullanılan iki kelime: doktorluk ve hekimlik. Kimi zaman birbirinin yerine geçiyor, kimi zaman da farkları göz ardı ediliyor. ...