99 Gölcük depremini iyi hatırlıyorum.
Ereğli Meydanbaşı’nda Demokrat Yayın Grubunun bulunduğu bina(halen aynı binadayım) ciddi sallanmış, artçılarında bile çok korkmuştuk.
Gecenin bir vakti, görev aşkı ile ailelerimizi evde bırakıp, el yordamı ile işyeri binasına girmeye çalışırken Kameraman Balaban’la ellerimizin çakışmasının verdiği ürpertiyi bir kaç defa yazmışımdır.
Sanatçı dostumuz Muammer Darçın’ın artçı sarsıntıda canlı yayında dua ve tekbirleri, Atilla Orhan’la Düzce çekimlerinde enkaz altındaki yakınlarının cenazelerinin çıkmasını beklerken bize çay demleyen amcayı, başka bir çekimde sırtımıza inen küreği, Gölyaka’ya ilk giren televizyoncu olmanın acılarını ve daha nice acı anılar…
Zaten ne beklenebilirdi ki acıdan başka…
Düşünüyorum da; hiç ders almamışız!
Bunca yaşanmışlığa rağmen ahlak çürümüşlüğü (Tenzih hakkımı saklı tutarak) yaşıyoruz.
Kanun koyucular, genel ve yerel yöneticiler, hatta bilim insanları ve hatta basın…
Olayların sıcaklığında güya konuyu işleyen esip-gürleyen siyasiler, tedbirler açıklayan bürokratlar, reytingini alan basın ve sonrasında acıları ile baş başa kalan insanlar…
Dalında olgunlaşan ve toprağa düşüp fayda sağlamayan armut misali(o bile doğal dönüşümde fayda sağlıyor ya; neyse!) adeta çürümüşüz!
Peki neden?
Çünkü tok açın halinden anlamadı; masa başında oturan sahadakinin, siyasetçi toplumun, tuzu kuru zengin fakirin, bürokrat vatandaşın, yazan yazılanın-yazılan yazanın…. Velhasıl (işini layığı ile yapanlar bir yana) kimse kimseyi, hepimiz de geleceğimizi anlayamadık. Bunu anlamak için fonksiyonel ve mantık ile duyguyu harmanlayan kararlar alınamadı, alınanlar da uygulanmadı.
Bilim, sanat, teknoloji ve ahlak bir araya gelip çimlenemedi. Kimseler buna güneş, toprak ve su olmadı.
Çürüdük!
Bu çürümüşlük aldı başını gidiyor!
Başkasının derdi ile dertlenmeyen, birbirini horlayan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen, fırsatçı, kaba ve kervan yolda düzülür anlayışının hâkim olduğu bir toplum olduk. Yardım seferberlikleri falan günü kurtaran popülist-oryantalist fotoğraflara yansıdı.
Yahu ne oldu bize böyle; deprem ülkesi olduğumuz sürpriz değil ki!
Doğayı yenemeyeceğimize göre; doğaya uyumlu yaşamanın, yaşam alanları imal etmenin yolu belli.
Bu yol; Bilgiden, bilgiyi/kuralları uygulamaktan, haksızlığa göz yummamaktan, liyakatten, ahlaklı olmaktan geçiyorken; bunca büyük mal ve can kayıpları ile zararlarla karşılaşmamıza tarih baba şaşmayacak sanırım.
Çok basit bir altın kuralı var Konfiçyüs’ün; sağa sola ezbere yazdığımız:
“Başkalarının size yapmasını istemediğiniz şeyleri, başkalarına yapmayın”
Hal böyle iken altın kurala uymamanın bedelini en ağır şekilde ödüyoruz.
Yeter artık!
Deprem ülkesinde olduğumuzun bilinci ile gelecek kuşaklarımıza bir borcumuz var.
Tez elden “bilinçli farkındalık” oluşturmamız gerekiyor. Literatürümüze yeni giren bu kelimenin ifade ettiği anlamı kavrayarak…
Etiketler: doğan gönüllü » pazarcık depremiİLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
22 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler
22 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler
08 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler
08 Kasım 2024 Ekonomi, Genel, Gündem, KÖŞE YAZILARI, Tüm Manşetler